29 Nisan 2014 Salı

2 Film İncelemesi: Küçük Kıyamet ve Kıskanmak

Son zamanlarda seyrettiğim iki filmi sıcağı sıcağına yazmak istiyorum. Çünkü benim hafızamda garip bir durum var, inanılmaz bir biçimde yaşadığım bazı şeyleri komple siliyor beynim. Mesela arkadaşım hani şunu şunu yapmıştık, şuraya gitmiştik falan diyor ama bende o anı yok. Çocukluğumu zehir gibi hatırlarken yakın zamana dair olaylarda bu akıl tutulması ne oluyor ben de anlamıyorum. Hatta daha fenası da var. Bazen bazı olaylar hatırlıyorum ama gerçek miydiii rüya mıydı ona bir türlü karar veremiyorum işte! Yahu böyle bir şey nasıl olur ki? Erken bunamadan korkmuştum bir ara. E durum böyle olunca hemen yazayım istedim. Baştan söyleyeyim bu yazı ucundan azıcık spoiler içerecek, seyretmek isteyen varsa okumasın lütfen sorumluluk almam ;)

Sürekli takip ettiğim bir blog'da Küçük Kıyamet filminden bahsedilen bir post bu filme olan merakımı celbetti. Seyredeceğim varmış, nasipmiş demek ki ufacık bir bahsediş ertesi açtım seyrettim. Ben 17 Ağustos 1999 depremi olduğunda henüz sürekli olarak İstanbul'da yaşamıyordum ancak tesadüf eseri o esnada anneannemin 40 seneyi aşkın süredir oturduğu evinde, İstanbul Fatih'teydim. O gece sanırım 1.30- 2'ye kadar kitap okudum yani oldukça geç yatmıştım. Annemin kalk deprem oldu deyişiyle yataktan çıktım. Koskoca İstanbul yıkılmış ama ben depremi hissetmedim bile! Uykumun derin evresinde miydim, o neyin uykusuydu bilmiyorum ama uyanmadım işte. O yüzden şiddetli depreme dair herhangi bir anım, deprem nasıl olur bilgim yok. Küçük kıyamet adı üzerinde 99 depreminde annesini kaybetmesi sonrası deprem korkusu yaşayan Bilge ve ailesinin öyküsünü anlatıyor. Eşi, 2 çocukları, 2 yeğeni ve evdeki bakıcıları ile Fethiye'de kiraladıkları yazlık eve tatile gidecekleri günün gecesinde deprem olur. Depremin hemen akabinde yola çıkıp yazlık evin olduğu kasabaya varırlar veee olaylar gelişir :)

Yalnız bu filmde beni en çok çarpan şey filmdeki annenin de birkaç aylık bir oğlu olması. Deprem sahnelerinde o minik ellerin yatağın içinde sallanmasını gördüm ya başladım hüngür hüngür ağlamaya. O sırada yerde oyun halısının içinde oynayan oğluma baktım baktım şükrettim. Allah'ım hiçbir anneye evladının acısını gösterme, kimseyi çaresiz bırakma diye dua ettim. Başak Köklükaya'ya bir anne olarak bayıldım. Çocuklarını cidden seven, özenli bir anne yani film değil de gerçek hayattan bir anne gibi geldi bana. Filmde oyuncu seçimlerini başrolden en ufak role kadar başarılı buldum. Karakterler sakil durmamıştı, hepsi rolüne cuk oturmuştu. Her şeye itiraz eden, şüpheci ergen havalarındaki erkek yeğen çok tatlıydı cidden :) Ya yok ben ayrıntı vermeye kıyamıyorum çok güzeldi bu film seyredilmesi gerek bence. Vazgeçtim spoiler'dan :)) Yalnızca İlker Aksum'dan bir alıntı yapayım, tadında bırakayım "Emir kuluyuz" Seyredince göreceksiniz benim gibi vuuuu olursunuz artık. :)

Gelelim Kıskanmak filmineee... Bu filmi neden seyrettim? Efendim malumunuz bir Zeki Demirkubuz furyasıdır gidiyor. Kendisi entel kesimce yere göğe sığdırılamayan bir yönetmen. Ayol dedim benim neyim eksik ben de az çok mürekkep yaladım ben de üniversite mezunuyum dermişim Burhan Altıntop'a bağlayıp hehehe. Seyredeyim de kendi görüşüm olsun, geri kalmayayım dedim. Film 1930'larda tek parti dönemi Türkiyesi Zonguldak'ta geçiyor. Hani şu fonda CHP'nin oklu bayrağının olduğu baloların tertip edildiği zamanları anlatan, alafranga özentisi tombili teyzelerin minnak ve dandik bir odada arz-ı endam eylediği klasik bir sahne ile açılıyor film. Mükerrem diye genç ve güzel bir hatun kendinden yaşça büyük, olgun ve tek muhabbeti sofrada tatlılardan ne var diye sormak olan bir mühendisle evli. Bir de görümcesi var Seniha... Abla maşallah mezarlık bekçisi gibi bir tip. Tek aktivitesi saatlerce evde örgü örmek. Örgü örmeye ben de bayılıyorum ama bu kadın insanı örgüden soğutur. Neeyse, Genç Mükerremimiz yaşadıkları il mi ilçe mi oranın en zengin ailesinin 19-20 yaşlarındaki oğlu ile ilişki yaşamaya başlıyor. Sonra Seniha bunu ağabeyciğine gammazlıyor, olaylar gelişiyor vs vs...

Filmi beğendim mi? Hayır beğenmedim. Neden? Bir kere olaylar öyle ansızın gerçekleşiyor ki...Sanki arada sahneler kesilmiş gibi. Giriş var gelişme yok sonuç var sanki. Aaa bir bakıyorsun ilişki başlamış. Aaa bir bakıyorsun Seniha aslında kıskanç cadının tekiymiş. Hadi Seniha olayında bir sürpriz vardı seyirciye diyelim ama o 1930'lara günümüzden kopyala yapıştır yapılmış Emo oğlanla ne ara bunlar o derece samimi oldular? Bir kere dansettiler yahu ne bu samimiyet? Samimiyet diyeyim siz anlayın zaten... Gerçekçi olsun, insani şeyleri yansıtalım diyerek mahrem anların harala gürele seyirciye sunulması benim hiç haz etmediğim bir şeydir. İlla gayrımeşru bir ilişkinin varlığı anlatılmak isteniyorsa bu öyle incelikli belli edilir ki herkese parmak ısırtırsın. Sanat sanat içindir, bu sanatsal bir mevzu sen anlamazsın diyorsanız ohoo o zaman herkes sanatçı. Sen seyirciye duyguyu  kör parmağım gözüne yapmadan veremiyorsan bilemem... Aynı şekilde görümcenin içten içe kıskançlık biriktirdiği, abisi ve eşinden intikam almak için sırasının gelmesini beklediği de çok başka biçimde sunulabilirdi. Görümce o meşum olaya kadar ezik, özgüven eksikliği tavan yapmış, içi geçmiş bir kız kurusuydu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder